bir hevesle eve getirdiğim çiçekler bile solmuş. why should i bother to live anyway? neyse, en azından kediye bakabiliyorum.
“lay me down
let the only sound
be the overflow
pockets full of stones.”
hayatım boyunca asla mutlu olamayacağımı fark edeli çok olmuyor. bu iç karartıcı bir cümle değil, samimi bir itiraf. bir keşif. iç yolculuk. üstelik bunu anladığım andan itibaren kendimi rahatlamış ve aydınlanmış hissediyorum. bunu biliyorum, en azından geleceğime dair bir şeyden eminim. bunu bilmek rahatlatıyor. hem mutluluk abartılmış bir balon değil mi zaten?
sanırım ölürken dinleyeceğim ya da öldükten sonra cenazemde çalınmasını isteyeceğim şarkıyı buldum. (search google for türkiye’de cenaze kültürü, then cry). cenaze dediğim, belki öldükten sonra yakın çevrem bana bir anma töreni düzenler falan, that’s what i mean. neyse, siktiret. yakın çevre de çok relative bir kavram çünkü.